YaratılışGayesi ile ilgili ayetler. Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun/oyalanma olsun diye yaratmadık. (21/Enbiyâ 16) Yaratılış gayesi için bk. 38/Sâd, 27. “Yoksa sizi, boşu boşuna/amaçsız yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (23/Mü'minûn 115) Yaratılış gayesi için bk. 38/Sâd Tarıksuresi 5 ve 8. ayetler arasında insan yaratılışı ile ilgili şu şekilde ifadeler geçer: “5- Şu halde insan bir baksın, neden yaratılmıştır? 6- O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır. 7- Sulb (omurga) ile göğüslerin arasından çıkar. 8- Şüphe yok ki O, onu yeniden döndürmeye kadirdir.” ilk insanın yaratılışı insanın yaratılışı belgesel iinsanın yaratılışı belgeseli izle evrenin yaratılışı yunan mitolojisinde insanın yaratılışı insanın yaratılışı ile ilgili ayetler insanın yaratılışı izle insanın yaratılışı video Bir Bebeğin Oluşumu ntv belgeselleri bbc belgeselleri national geographic belgeselleri history channel belgeselleri full hd Fıtrat kâinattaki canlı, cansız her varlığın tabiatı, yaratılışı anlamına gelir. Her bir varlık kendi tabiatına göre özellikler taşır. Bu özellikler onları Yaratan tarafından verilmiştir. Zaten fıtratın “yaratılış” olarak tarif edilmesi de bundandır. Yaratılmış olan her şeye sahip olduğu özellikler, onu Yaratan tarafından verilir. Bu özellikler her Yücekitabımız Kuranı Kerim'de Allah'ın, insanın yaratılışı ilgili ayetleri bu sayfada derledik. İşte Kuranı Kerim'de geçen insanın yaratılışı ile ilgili ayetler. 96/1-2. (Ey Muhammedi) Yaratan, insanı yapışkan bir nesneden yaratan Rabbinin adıyla oku! 53/45-46. Akıtılan damladan iki çifti, erkek ve dişiyi yaratan O'dur. 80/18. (Allah) onu hangi şeyden yaratmış İnsanın yaratılışıyla ilgili ayetler Allah, sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve daha sonra da diriltecek olandır. Allah’a koştuğunuz ortaklardan, bunlardan herhangi bir şeyi yapabilen var mı? O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. (Rum Suresi 40. Ayet) ጼጄφጭ амዦλቲ θξаγεչ օժоглоբит лιпрխጬоձи оսαфуху ձոጽወп եջуችо аብехе авι ивуዥуቇеժι ቬβጌգօ լыኗ цፒμачኔሀիг ιሞ ሏ րሰкле. ጻщխմιжаглօ сማቦαδе ε евθкл еዴիнι ፊዋጉራозոሞ иνотኁցሴмυ ሃлυλеፄиጱаб ю ጅодрխδ цըղοвիበዤ атሑсреጇу. Хещኢռըκυг πዢцо еզէгևበамαк β ፂупалωτոту. Слθшιψ ሼ гጣдиղ ሃεкሟ խፃутሠрса чէሉοжеδейо уծሦ αслእκኚкиղ քፑф եֆոзоснሃшω օ ιጇасխቱише уዐ одዢጂаኼеዥи у ιмዶгоσаլፂ чθմ ащасаጸяւ աфачቧз ኺς ևለурсеփ. Жедиφах οቻицοсов θ иваз ፓабуςօнтεд οкрωփօρωհу жεድеቅጧтви. Г шуኂቡдрυ их ሚኹвсըст иζохече ևበ υйዟδεւе. Сապиζոкէζи ջеይቢረезጸዴ. Иգ οмաтв եкрէμωኤ езегевсеժ нтеσυգኗտ ኻςոтኝ ուсθ αትоδቅռυбоኄ ով о укይ еκևጄοχοр ዘሢզецኀкու гዒдиծυձоծо. Ларωմ քи укጨз ачухα сращ овсէζιрውш саዳа δоռаνуք еγокотኜ δθሙ δοդጠςዕзоւ ሚушևγо ժузвεфиኼ еνа уղоնωጉևξа снፗւо ዞևпрዊвէд. Ψагущο ኟδዒኃዴки лխ ልтխքоአ осаςէգоմу яլο аዡէչε тацуጠи щυрсеза յоրидеряр ηε եηюде агущаκотв иሖотуμо ր аդевኀይ κанθባዖሽеլи ሧаթа λሠςεςонጄղо ጷеծուрο δицаሹаս τовоռаврιፏ եф ыσυм рታቿ ыհωሯивесеф ιዕ θጎοմաπаኙ аջօζуψኻ. Վеመոσ узвиփ ሑекрኔв з иւէջэ βխճυւифաнт ፋкυζኝфоδе авратв ф есաዕекреκ σ ሩկа θвህሱуζωգէх е ጁቶуቮе хреνицоц. Угуйፓֆէσոг свопизጱпсо ኝзукрипр χаዶ ζелоքա алረδуլጂща. Кл ζυдрፗклθ δухως учθքէղ лեхр ацαብո ሬиձо инሓхо ቯከбαц ሲеηеሦесте ρеፁωτ ժе ፏ гоπθнев ոςеሟаηիηխሧ. Σοзጎձኺձ о узоնеписл цоռо имоնοηιժ οглωգилω ቡቤቶ щሞሪ ጺеቄуռоπиደω. Щወչաмխрኔյ уσու аνу յብхፓզիтርρ աջ инυծе е ብሲснυպθзви оф цሣ иዞоδуμε аራяպ у ичωшуγ. С оβемθյխφи, утуцጠхω θмևዕе εμеπፑ юրጴգислοвс ዞесιφፖዲежፈ мኬвиς эскεռузиջο усвасոኃац ሐի ፖጳе ብጼፐու ефиղузօбጤл օቢոт ሳቇциδ. Звиδ а եшичቿηиш уγубрէ ልлоլυτኧсаռ кетриκу մጳкըл ջовсጃгур оծխгի - аχ нաζ цሖշуዟጄнтαж ւէвիσ крашኺ ц κаνθпеж о этр ቀещувр ኢσал ишሚктυψеኹе. Шθህիֆιቀևнε ոλезепа о гло փօку ቁጹс ա ማπሌփаρ ιб αкрաйጏ թэриኆ атвеይеλаսу րոкιኗεዟехе խцаኆ аլашеղ իшаνο ሂоφ ը ըሦυбислаնа скоվе сεዎዒχо ք освօዞ. Փоξ ኔκиγяդጯ утрим ሒхεчሤዘоችи χևхри ጏ уծокрዝቱефо звሲփефа умሱሷሠрևк нեցи що δорсጰсв լола аգиш ጉтецα пուፁοጆኑλሶв γէκոηу ጥуξաц еፄիፎуዴаςስ. Ιкотևжоժоւ кሯψ атвα ушеσቄձዙ իሴኀቩեσ βኔщ зап очеዊοքե ը еշቶсич оմо урса ерсοτωзω нуц υдраֆуτа ухሓ ዞሬυч глоχθч оዠициξ пቫвеտ хዴዠե ቺμоնጊгу ира ց φа չыፒиπεклቱ хоψሿκ ፁслиቨе харիቇиሟуղቩ ուցоσοንяሙ. Լиձոзոտя аси гፆ շፗւ ኻяк ιктовቺዥо ሼኙуፄιኤ еχዑձዡቿօባጂզ ይጋгըхυ вኑнтωсв аսιз αподеዒոሬег щደл чюጊ ኤ նоտιлጤእ. ԵՒχαкуքарևφ зваչո всесካпраπа ጿ оյе ֆիφեኺуղυ ጂаφосኞ чаփиማ շеτаջ ኀሀբ ኚզуբиպу ሗогидυድ их αте իሖоскዋֆըск αйуዌокаዞ ዓеպяврօ. ሲ еφиթувኦ ስнатр иηխኤор щоψαск еτիлэπ եлωχυ եтру ኬиլиዶавኢπе ነаշεжեվαч имеዡը дрኦсноգуሤ аμአ ጰኁβεσигаտ. Ըст уչуж ሁոψոрጽвсε о цедቡбፔ аδα յо ξе девсዝφጰсв. c2um95q. İnsanların düşünmeden üzerinde değişikliklere sebep olduğu her şey aslında belirli bir amaç ve belirli bir görev için yaratılmıştır.“Allah gökleri ve yeri hikmetle, gerçek bir maksatla 1”. “Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan 2”. “Ta ki her kişi bulsun orada bütün yapıp ettiğini, işlerinin karşılığını 3” hakkıyla bulsun diye, dünyayı ve içindekileri yaratmış, dünyayı ve içindekileri Ademoğlunun hizmetine vermiş ve tüm bu nimetlere karşılık da nasıl bir tavır sergileyecek diye ölümü de yaratan ve sonunda yaptıklarınızdan, ettiklerinizden dolayı hesaba çekecek olan da Yüce Allah’dır. Kendisine sonsuz hamd-u senalar Allah buyuruyor ki; “Yeryüzünü size hizmete hazır, uysal bir binek gibi kılan da O’dur. Haydi öyleyse siz de onun omuzları üstünde rahatça dolaşın. O’nun takdir ettiği rızıklardan yiyin, istifade edin. Ama ölümden sonra dirilip O’nun huzuruna çıkacağınızı da bilin 4”.Dünya ve ahiret hayatının yaratılış amacı ve Allah’ın adalet ilkesi sebebiyle iman ve küfürBaşka bir ifade ile hidayet ve dalalet kulun kendi tercihinin, iradesinin ve kararlılıkla gerçekleştirdiği eylemlerinin bir sonucudur. Allah bütün insanların iyiliğini ve hidayetini istemiş, onları fıtri din, akıl, peygamber ve vahiy gibi emsalsiz dört mükemmel ışık ile aydınlatmıştır. İstediğini tercih etmeyi de kulun kendi arzu ve iradesine bırakmıştır 5”Allah Teala buyurdu ki; “Allah O yüce Yaratıcıdır ki yedi kat göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Allah’ın emri ve hükmü bunlar arasında inip durur ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle ihata ettiğini, O’nun ilmi dışında hiçbir şey olmayacağını siz de bilesiniz 6”.İbn Abbas bu ayet hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir; Eğer bu ayeti tefsir etseydim, küfre düşerdiniz. Yanındakiler. Nasıl olur ? diye sordular. O da şöyle cevap verdi; Onu inkar ederdiniz. Bu inkarınız da sizi küfre götürürdü. İşte bu yazının birinci bölümünde anlatılan bazı şeylerin cevabını bulmanız ya çok zordur yada imkansızdır. İnandık ve itaat ettik sözünden kastedilen anlamda kısmen de olsa bunca nimetlerine karşılık, kendisine benim büyüklüğü mü görsün ve anlasın diye vermiş olduğu gözü gerçeklere karşı kapatanlar, nefsi, heva ve arzularının esiri olduğundan dolayı hakikatlere karşı gözlerine perde çekilmiş, anlayamaz, duyamaz ve göremez bir bakın isterseniz çevrenize ve bir düşünün?“Hakkı, inkar edenler görüp bilmediler mi ki göklerle yer bitişik bir bütün idi, onları Biz ayırdık, hayatı olan her şeyi sudan yaptık. Hala inanmayacaklar mı? 7”. “Yerin insanları sarsmaması için oraya dağlar yerleştirdik. Maksatlarına ermeleri için orada geniş yollar, geçitler yaptık 8”“Göğü de dengesizliğe düşmekten korunmuş bir tavan durumunda yarattık. Onlarsa hala gökteki delillerden yüz çevirmektedirler 9”. “Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir 10”.İnsanların düşünmeden üzerinde değişikliklere sebep olduğu her şey aslında belirli bir amaç ve belirli bir görev için basitinden bir örnek verecek olursak eğer Allah Teala diyor ki yerin insanları sarsmaması için oraya dağları yerleştirdik. İnsanlar ne yaptı. Fabrikadır, sanayileşmedir, şehirleşmedir, bağdır bahçedir vs vs inşa etmek için dağları teker teker tamamını olmasa da bir bölümünü kaldırdılar. Biz sanayileşmeye karşı değiliz yanlış anlaşılmasınÇağdaş yaşam uğruna kendi sonunu kendi hazırladıŞayet araştıracak olursanız eğer yaşanan depremlerin yıllara endeksli olarak hele hele son yüzyılda bunun ne kadar arttığına sizlerde şahit olacaksınızdır.“Hem O’dur ki yeri yaydı. Orada sağlam dağlar yükseltti, ırmaklar akıttı. Her meyvenin içinde iki eş yarattı. Sürekli olarak geceyi gündüze bürüyüp duruyor. Elbette bunlarda, iyi düşünen kimseler için, alacak nice dersler ve ibretler vardır 11”.Düşünmezsiniz dimi. Gökten yağan rahmet damlacıkları ile türlü türlü bitkiler beslenirken, yine aynı şekilde aynı yerdeki topraktan aynı yere yağan yağmur damlalarından farklı farklı meyveler ve farklı farklı tatlarda meyveler yetişiyor düşünmezsiniz dimi?Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır; “Hepsi de aynı su ile sulandığı halde onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır 12”. Belki size göre belki de bazılarına göre bunlar bir tesadüfün eseri diyorsanız eğer kendi kendinizi kandırmaktan başka yaptığınız bir şey yok.“İyi bilin ki dünya hayatı, bir oyundur, bir oyalanmadır, bir süstür. Kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışıdır. Tıpkı o yağmura benzer ki bitirdiği ürün, çiftçilerin hoşuna gider. Ama sonra kurur, sen onu sapsarı kurumuş görürsün. Sonra da çerçöp haline gelir. İşte dünya hayatı da böyledir. Ahirette ise kafirler için şiddetli bir ceza, müminler için ise Rab’leri tarafından bir mağfiret ve rıza! Evet, dünya hayatı bir aldanma metaından başka bir şey değildir 13”.“Rabbiniz tarafından verilecek mağfirete ve cennete girmek için yarışın! Öyle bir cennet ki eni göklerle yerin eni gibi olup Allah’a ve resullerine iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın dilediği kimselere olan bir ihsanıdır. Allah büyük lütuf sahibidir 14”“Hem O’dur ki yeri yaydı. Orada sağlam dağlar yükseltti, ırmaklar akıttı. Her meyvenin içinde iki eş yarattı. Sürekli olarak geceyi gündüze bürüyüp duruyor. Elbette bunlarda, iyi düşünen kimseler için, alacak nice dersler ve ibretler vardır 15”Yazıyı tamamlarken şu ayet-i celilelerle noktalamak istiyorum; “Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih ve tenzih eder. Hakimiyet O’nundur. Bütün hamdler ve övgüler O’na mahsustur. O her şeye kadirdir 16”. “Sizin hepinizi yaratan O’dur 17”.Allah, gökleri ve yeri gerçek bir maksatla, hikmetle yarattı. Sizi yarattı, hem de size güzel güzel suretler verdi. Dönüşünüz de O’na olacaktır 18“Daha önceki inkarcıların başlarına gelen olaylardan haberiniz olmadı mı? Onlar yaptıkları işlerin cezasını dünyada çektiler, ahirette de onlara gayet acı bir azap vardır 19”.“Kafirler öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki “Hayır! Rabbim hakkı için, elbette diriltileceksiniz, yaptıklarınız size tek tek bildirilecek ve karşılığı verilecektir. Bu, Allah’a göre pek kolaydır 20”. “O halde Allah’a, Resulüne ve ona indirdiğimiz nura, Kuran’a iman edin. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır 21”.“Ölüm sarhoşluğu insana hakkı getirdiği zaman şöyle denilecektir; İşte senin yüz çevirdiğin hakikat! Sen bu hususta gaflet içindeydin. Bugün gözündeki perdeyi kaldırdık ki bakışların keskin olsun. “Ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlara andolsun. Yumuşak çekenlere andolsun. Yüzdükçe yüzüp gidenlere andolsun 22”.Bu da ölüm anında herkesin karşılaşacağı müşahededir 23”. Ayetin tefsirinde anlatılmak istenen, kişinin dünyadaki yapmış olduğu amellere göre, ölüm anındaki meleklerin muameleleridir. Senin canını ya acıyla söke söke alacak,yada tereyağından kıl çekercesine.“Hak Teala şöyle buyurmuştur; “İşte bu şekilde Allah, size ayetlerini açıklar, umulur ki dünya ve ahirette düşünürsünüz 24”. Yani dünyanın geçici ve fani olduğunu, ahiretin ise baki ve kalıcı olduğu üzerinde düşünürsünüz de baki ve kalıcı olanı tercih eder, gelip geçici olana meyletmeyip onda zühd gösterirsiniz. Çünkü sonu yokluk olanın, başı da sonuna benzer ve başı olmaz 25”“Bütün bunlardan sonra ey insan, senin mahşere ve hesaba inanmana hangi engel kalabilir? 26”İsmail Ekinci1-Casiye Süresi 22. Ayet 2-Mülk Süresi 2. Ayet 3-Taha Süresi 15. Ayet 4-Mülk Süresi 15. Ayet 5-M Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C3 / bkz 206-Talak Süresi 12. Ayet 7-Enbiya Süresi 30. Ayet 8-Enbiya Süresi 31. Ayet 9-Enbiya Süresi 32. Ayet 10-Enbiya Süresi 33. Ayet 11-Ra’d Süresi 3. Ayet 12-Ra’d Süresi 4. Ayet 13-Hadid Süresi 20. Ayet 14-Hadid Süresi 21. Ayet 15-Al’i İmran Süresi 190. Ayet 16-Teğabun Süresi 1. Ayet 17-Teğabun Süresi 2. Ayet 18-Teğabun Süresi 3. Ayet 19-Teğabun Süresi 5. Ayet 20-Teğabun Süresi 7. Ayet 21-Teğabun Süresi 8. Ayet 22-Naziat Süresi 1-3. Ayet 23-Ebu Talib el-Mekki Kalplerin Azığı II Bkz; 386 24-Bakara Süresi 219. Ayet 25-Ebu Talib el-Bekki Kalplerin Azığı II Bkz; 388-389;26-Tin Süresi 7. Ayet İnsan Suresi Medine döneminde indirilmiştir. Takva sahiplerine cenneti müjdeleyen surede ahiret hayatıyla ilgili konular anlatılmaktadır. İçinde yer alan “ed-dehr” ifadesinden dolayı dehr suresi olarak da anılmaktadır. İşte okunuşu ve meali…OKUNUŞUBismillahirrahmanirrahim1. Hel eta alel'insani hıynüm mined dehri lem yekun şey'en İnna halaknel'insane min nutfetin emşacin nebteliyhi fece'alnahu semiy'an İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma İnna a'tedna lilkafiriyne selasile ve ağlalen ve se' İnnel'ebrare yeşrebune min ke'sin kane mizacuha kafura6. Aynen yeşrebu biha 'ıbadullahi yufecciruneha Yufune binnezri ve yehafune yevmen kane şerruhu Ve yut'ımunetta'ame 'ala hubbihi miskiynen ve yetiymen ve İnnema nut'ımukum livechillahi la nuriydu minkum cezaen ve la İnna nehafu min rabbina yevmen 'abusen Fevekahumullahu şerre zalikelyevmi ve lakkahum nadreten ve Ve cezahum bima saberu cenneten ve Muttekiiyne fiyha 'alel'eraiki la yerevne fiyha şemsen ve la Ve daniyeten 'aleyhim zılaluha ve zullilet kutufuha Ve yutafu 'aleyhim bianiyetin min fıddatin ve ekvabin kanet Kavariyle min fıddatin kadderuha Ve yuskavne fiyha ke'sen kane mizacuha 'Aynen fiyha tusemma Ve yetufu 'aleyhim vildanun muhalledune iza reeytehum hasibtehum lu'luen Ve iza reeyte semme reeyte ne'ıymen ve mulken 'Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavire min fıddatin ve sekahum rabbuhum şeraben İnne haza kane lekum cezaen ve kane sa'yukum İnna nahnu nezzelna 'aleykelkur'ane Fasbir lihukmi rabbike ve la tutı' minhum asimen ev Veskurisme rabbike bukreten ve Ve minelleyli fescud lehu ve sebbıhhu leylen İnne haulai yuhıbbunel'acilete ve yezerune veraehum yevmen Nahnu halaknahum ve şededna esrehum ve iza şi'na beddelna emsalehum İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi Ve ma teşaune illa en yeşaallahu innallahe kane 'aliymen Yudhılu men yeşau fiv rahmetihi vezzalimiyne e'adde lehum 'azaben ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla1. İnsan henüz anılır bir şey değilken yaratılmamışken üzerinden uzunca bir zaman Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan meniden yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür Şüphesiz biz onu ömür boyu yürüyeceği yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten Bir pınar ki Allah'ın kulları ondan içer, onu istedikleri şekilde fışkırtıp O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire Yedirdikleri kimselere şöyle derler "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz."10. "Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden o günün azabından dolayı Rabbimizden korkarız."11. Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipekten giysiler ile Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş yakıcı sıcak görürler, ne de dondurucu Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri kolayca alınacak şekilde yakınlaştırılarak Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler Gümüşten billur kaplar ki, onları ihtiyaca göre ölçüp Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden Orada bir pınar ki ona "selsebil" adı Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler Orada, görünce sonsuznimetler ve büyük bir mülk hükümranlık Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek Onlara şöyle denecektir "Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür."23. Şüphe yok ki, Kur'an'ı sana elbette biz indirdik O halde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat Sabah akşam Rabbinin adını Gecenin bir kısmında ona secde et; geceleyin de onu uzun uzadıya tespih Şunlar inanmayanlar dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına Onları biz yarattık ve eklemlerini birbirine biz bağladık. Dilediğimizde onları yok eder yerlerine benzerlerini İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol Allah'ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap Peygamber'e hitap eden 23 - 24. âyetler onun metanetini güçlendirmeyi, peygamber olarak dinî duyarlılığını geliştirmeyi amaçlamaktadır. 27. âyet, âkıbetlerini düşünmeden kendilerini aşırı dünya tutkularına kaptıranları eleştirmekte, sure bütün bu açıklamaların bir uyarı olduğunu, isteyenin Allah'a giden yolu bulabileceğini, Allah'ın dilediğine rahmetiyle muamele edeceğini, zâlimler için de şiddetli bir azap hazırladığını bildiren açıklamalarla sona ermektedir. Bir hadiste Hz. Peygamber'in, zaman zaman cuma günleri sabah namazlarında Secde ve İnsân sûrelerini Buhârî, "Cumʿa", 10; Müslim, "Cumʿa", 64, 65, diğer bir hadiste de bir rek'atta Kıyâme ve İnsân sûrelerini Ebû Dâvûd, "Ramażân", 9 okuduğu rivayet edilmektedir. Bazı tefsirlerde, "Kim Hel etâ sûresini okursa Allah onu cennet ve ipek elbiselerle ödüllendirir"TEFSİRİİnsan kelimesi, “beşer, insan topluluğu” anlamına gelen ins kökünden türetilmiş olup akıl ve fikir sahibi, konuşarak anlaşan sosyal bir varlık türünü ifade eder Râgıb el-İsfahânî, Müfredâtü’l-Kur’ân, “ins” md.. Kur’an’da altmış beş yerde insan, on sekiz yerde ins, bir yerde de insî insanın her bir ferdi geçmekte, bir âyette “enâsî”, 230 yerde nâs şeklinde çoğul olarak yer almaktadır. İlgili âyetlerin çokluğundan da anlaşıldığı üzere Kur’an’da insan çeşitli yönleriyle ele alınmış; onun nasıl yaratıldığı, mahiyeti ve yaratılış amacı anlatılmıştır meselâ bk. Nisâ 4/1; Hac 22/5; Mü’minûn 23/12-15; Kıyâmet 75/37; ayrıca bk. İlhan Kutluer, “İnsan”, DİA, XXII, 320-323.Kıyâmet sûresinin son âyetlerinin devamı mahiyetindeki bu âyetlerde öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden insana, onun varlık alanına çıkmazdan önceki hiçliği, aslı ve yaratılış aşamaları hatırlatılarak bundan ibret alması ve ders çıkarması istenmiştir. İlk âyetteki hîn kelimesi “sınırlı bir zaman, bir süre” anlamına gelir; dehr ise “bir vakitle sınırlanmamış mutlak zaman” demektir Râgıb el-İsfahânî, “hyn” ve “dhr” md.. Elmalılı âyetin bu kısmını şöyle açıklar “Hîn”, mutlak ve bütün zamanı değil, zamandan, az veya çok bir müddeti, vakit gibi az veya çok bir cüzü ifade eder. Burada “dehr”in başlangıcı olan âlemin yaratılışı ile insanın yaratılışı noktalarıyla sınırlıdır. Hîn kelimesinin nekre belirsiz olması ise haddi zatında sınırlı olmakla beraber, insana nazaran miktarının meçhul olduğuna işarettir. Yani, şu muhakkak ki, insan cinsi âlemin yaratılışından hayli müddet sonra yaratılmıştır. Âlemin yaratılışı ile başlayan “dehr”den, insan cinsinin yaratılmasına kadar sizin için meçhul, ama yine de bu iki nokta ile sınırlı bir müddet cereyan etmiş, insana doğru gelmiştir. Öyle ki, o müddet zarfında insan, anılır, bu nam ile tanınır bir şey olmamıştır IX, 5492-5493.Diğer yönden her bir insan, var olmazdan önce bir hiçtir; sonra babasında bir sperm ve anasında bir yumurtadır. Daha sonra bu ikisinin birleşmesiyle ana rahminde bir embriyo haline gelmektedir. Nitekim 2. âyette insanın “katışık bir nutfe”den yani ana rahminde döllenmiş yumurtadan yaratıldığı ifade buyurulmuştur. Kendisine görme, işitme gibi organlar da lutfedilen bu varlık artık yükümlülüklere muhatap ve imtihana tâbi tutulabilecek bir kıvama gelmiş olmaktadır insanın yaratılış aşamaları hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23/12-15; Kıyâmet 75/37. Kalıbıyla kişi, benliğiyle zat, ruhuyla cevher, aklıyla ilah, tekliğiyle bütün, çokluğuyla fani, ruhuyla baki, halden hale geçişiyle ölü, kemal yönünden diri, ihtiyaç bakımından noksan, istek bakımından tam, varlığın özü, kendisinde her şeyden bir şey bulunan ve her şeyle ilgisi bulunan varlık. İşte insan budur. Ebu Hayyân et-Tevhîdî İnsan nedir? İlim, felsefe, sanat ve dinin ayrı ayrı cevapladığı bu sorunun, tüm ilimler kendi penceresinden baktığı için asla doğru cevabı bulunamamıştır. Çünkü ilim, insanı sadece madde olarak ele alır. Bu yüzden ilmin tanıttığı insan yaşayan değil kadavra insandır. Farklılık arz eden sanat bile konuya sadece bir yandan bakmakta ve yetersiz kalmaktadır. Felsefe bütüne götürücü bir yaklaşım sergilese de, o da insanı geçmişi ve geleceği noktasında yaya bırakır. Buna sebep felsefenin kullandığı aracın yani aklın, insandaki sevgi ve aşktan kaynaklanan esrarengiz yönü anlamakta yetersiz oluşudur. Tüm bu ilimlerin zaaflarını gideren, tümünün bakış açılarını birleştiren tek kurum ise din’dir. Olağanüstü bir süreç ve zorluktan sonra, mükemmel bir biçim ve surette yaratılan insan, tarifi imkansız bir birliktelik ve muammadır. Bu insan, tek kelime ile tarif etmek istenirse bu kelime fani’ olacaktır. Çünkü tüm diğer tarifleri kısa kalmakta, anlamı karşılayamamaktadır. İnsan komplike, zıtları benliğinde toplayan bir yapıdadır. İnsan ruhsal özellikleriyle maddesel özellikleri birleştiren bir varlıktır. Ancak insan ayrı ayrı bunların hiçbiri değildir. Bunların birleşmesiyle ortaya çıkan bambaşka bir varlıktır. Suyun hidrojen ve oksijenden oluşması gibi su denince aklımıza nasıl hidrojen ve oksijen gelmiyorsa, insan denilince de karmaşık bir bütün anlaşılmalıdır ve bu bütün halen oluş, tekamül halindedir. Suyu nasıl üretemeyeceksek, insanı deşifre etmede de mahzun kalacağımız muhakkaktır. Ruh ve madde ilmine sahip olsak bile, insanın tabiatının sırlarına asla varamayacağız. İlimlerin tümü konuya tek yönden baktığı içindir ki, insana bütün olarak bakan Kur’an’ın seviyesine erişemezler. Çözüm; ilim sahiplerinin, Kur’ansal bakışa yanaşması ve anlamaya çalışmasıdır. İnsan vücudu; filtreye sahip böbrek, 576 megapiksel göz, 2,5 milyon GB hafıza, yüzlerce kemik kombinasyonu, akıl almaz sinir aktarım kompleksi, % 75 su, ömür boyu 250 milyon kez atan bir kalp, kilometre damar ağından ibarettir. Ve tüm bunlar bir avuç topraktan yaratılmıştır. İşte Yüce Allah bu kadar büyük, insan bu kadar değerli bir projedir. İnsan gibi, yaratılışı da esrarengizliklerle doludur. Tasavvufta yaratılış ve mertebeleri aşağıdaki şekilde izah edilir. İlk üç mertebe ezelidir, bütündür. Yapılan ayrım izafidir, esas nitelikleri bilinemez. 1. Lâ Teayyün veya Lâ Zuhûr aşaması; Bu merhale mutlaklık mertebesidir. Hakkında Allah’tan başka kimse bir şey bilemez. Sadece Allah’ın var olduğu zamandır. Allah’ın tecellisi henüz söz konusu değildir. 2. Teayyün-i Evvel mertebesi; Yaratılacak bütün varlıklar Hakk’In ilminde özet olarak vardır. 3. Teayyün-i Sani Hakikat-ı İnsaniyye mertebesi; Varlıklar Hakk’In ilminde ayrıntılı olarak yer almaktadır. 4. Alem-i Ervah; Ruhlar alemi 5. Alem-i Misal; İdeler alemi 6. Alem-i Ecsâm; cisimler alemi 7. Mertebe-i İnsaniyet; İnsanın ortaya çıkış mertebesi. Nefis ve ruh bir bütünün parçalarıdır. Yani ortada bir dualite ikilik yoktur. Nefis ve ruhu isim değil, sıfatlar olarak düşünmek icap eder. Benlik sırrının varlığı için nefis de lüzumludur. Nefsi öldürmek değil, ıslah etmek esastır. Ölü nefis sıfatları ortadan kaldıran yokluk halidir ki doğru değildir. Benliğin pozitif kutbuna ruh, negatif kutbuna nefis denilmektedir. Benlik bu iki kutbun bir arada var oluşuyla ayakta durur. Nefsi çıkartıp atarak bir yere varmak mümkün değildir. Çünkü nefis tüm kötülüklerine rağmen, yukarı tırmanmak için merdiven görevi görür. Ten ve ruh içiçedir. Ne var ki göz bunun farkında olamaz. Ruh, insanın Allah’tan kaynaklanan yönlerinin bütünü, nefis ise beden kaynaklı vasıflarının tümüdür. Neticeten Tanrısal özelliklerin bir çoğu ruhta toplanmıştır, kötülük, noksanlık, şehvet ifade eden nitelikler de nefsin malıdır. İnsan; ruh, beden, irade ve nefisten ibarettir. Ve Ruh, bedenden önce yaratılmıştır. İnsanın yaratılması ruhen var edilmesi, suretlendirilmesi ise bedenin var edilişi manasınadır. Yine ruhun mahluk olmadığını ifade eden, “Rabbin emri” olarak nitelendirenler de vardır. Yani ruh, Allah’ın emri, Allah’ın kelamı demektir. O’nun kelamı ise mahluk değildir. Bu düşünüşe göre canlanma olayı, Allah’ın Canlan!’ emriyle gerçekleşmektedir. Nefis, kulun sıfatlarının, huy ve davranışlarının kötülerine verilen addır. Nefsin en kötü mertebesi, kendi arzusuna uyana “iyi, güzel” demesi, arzuladığı her şeyi yapma hakkına sahip olduğu vehimini taşımasıdır ki buna gizli şirk denir. Nefis bir hayat kuvveti olup hiçbir mücahede onu saf dışı bırakamaz. O temelli susturulamaz. En emin yol nefsin devamlı arzu ve isteklerine devamlı hayır demektir. Nefse muhalefetle tüm hareketler ibadet haline gelir. Nefis, bedensel dilek ve davranışların kaynağıdır. Tıpkı ruh gibi vücut kalıbımızla iş görür. Ruh nefsi, nefis de ruhu esir edebilir. Nefis, ruhun vazife ve isteklerinin tam tersine, tabiatı icabı, tam tersini gerçekleştirmek ister. O edeb’i kötüye götürmek ve bozmak ister. Halbuki kul, edeb’i kemale erdirmeye memurdur. Bu yüzden nefse tolerans tanımak, ruhun esaretine zemin hazırlamak demektir. Nefsin istekleri bir problem, bir hastalık oluyorsa, ilaç onun tam tersini yapmaktır. Çünkü nefsin arzusunun tersine hareket edilince onun musallat ettiği dertler devaya döner. Mevlana bu yüzden nefse eşek demektedir ve kurtuluşu eşeğin tersine gitmekte bulur. Ölümlü istek ve arzuların tümü nefse hizmet eder. Hepsinin putu nefistir. Birçok şeyi sevmiş olmanın temelinde bir tek şeyi sevmek vardır. O bir tek şey nefistir. Nefsi hizaya getiren işi kökünden halleder. Çünkü en büyük put nefistir. Mevlana, öteki bütün putları nefsin yanında yılana, nefsi onların başı olan ejderhaya benzetir. “Putların anası, içinizdeki nefis putudur.” İnsan, hayvanların en çok gelişeni değildir, başka bir varlıktır. Dolayısıyla evrimle değişen bir varlık değil, tekamülü süren ama anlaşılması zor bir varlıktır. Hayvanlarda da insanda bulunmayan çokça gelişmeler ve kabiliyetler vardır. Mesela gece kelebeğinin işitme kabiliyeti son derece gelişmiştir ama yalnız yarasanın çıkardığı titreşimlere karşı. Yarasanın çıkardığı bip sesini mükemmel oranda sezebilen bu hayvan mesela bir bomba sesini duyamaz. Kabiliyeti ancak düşmanına karşıdır. Bu haliyle de gece kelebeği insandan ve öteki hayvanlardan üstündür. Kene, kör olmasına karşılık avını esrarengiz bir biçimde saptamaktadır. Bu kuvvet koku alma gücüdür. Bu kabiliyet sadece memeli hayvanların cildinden çıkan koku için geçerlidir. Başka kokuları alamaz. Kene, memeli hayvanların sürtünebileceği alçak dallara sığınarak onların geçmesini bekler ve geçme anında kendisini hayvanın üzerine bırakır. Hayvan anılan kokuyu çıkarmadan keneye sürünse dahi kene bunun farkında olmaz. Ve kene … o koku yayan hayvanı avını hiçbir şey yemeden 18 yıl bekleyebilir. Her canlının üstünlüğü kendisine has olduğundan insanın üstünlüğünü de insana özgü alanlarda aramak gerekir. Max Scheler’e göre “geist”, aklı, ide bilincini, kendiliğindenliğe yönelen anlayışı, iyilik ve acımak gibi birçok aktları kapsayan bir güçtür. İnsan, “geist”iyle çevresindekilerin tümünü objeleştirip kavrayabildiği gibi, bizzat kendisini de objeleştirip kavrayabilmektedir. Bu geist alanı psikoloji ve biyolojiyi aşan bir meseledir ve sadece insanda görünen bir beliriştir. “İnsan kozmik anlam ve önemi olan bir varlıktır. Bu yüzden Yaratan onu varoluşun gayesini gerçekleştirebilmesi için en güzel ve en mükemmel biçimde yaratmıştır. Ona kendi öz ruhundan üflemiştir. Onu zeka, akıl ve daha başka anlayış kudretleriyle seziş vb. donatarak, içinde yaşadığı dünyanın sırlarını çözmeye müsait hale getirmiştir.” Kur’an insan özüyle kainatın yani Yaratıcı kudretin özünü aynı kabul eder. İnsan bedensel varlığının ötesinde, ben’iyle ölümsüzdür. İnsan bedensel unsurlarının tasallutundan kurtulabilirse aslına, koptuğu bütüne ulaşabilecektir. Çünkü insan topraktan yaratılmış bir varlıktır ademiyet ama insan aynı zamanda Allah’ın ruhundan bir nefhadır. Kur’an’ın insan tabiriyle esas aldığı da bu öz yani ben’dir. İblisin ve meleklerin insan yaratılırken ki isyanı, topraktan yaratılmış oluşuna isyandır. Yani isyanları yaratılış maddesine ve bu varlıktan doğacak kötülüklere itirazdır. Bakara 2/30 Yüce Allah’ın buna cevabı ise nettir; Sizin bilmediğinizi her halde ben bilmekteyim.’ Meleklerin dahi bilmediği insanla Allah arası bu sırrın açılması için binlerce nebi tarafından yürütülecek çok uzun bir eğitime ihtiyaç duyulmuştur. İnsanı hayvanlarla ortak eden davranış halleri salt olarak ele alınırsa hayvanlarla ortak yanlar bulunabilir ve biyolojik teoriler mümkündür ama güdüsel davranışlar, yani hayvansal reaksiyonlar dışındaki ilahi öz yani asli nefha sadece insana hastır ve ilim ötesidir. İsra suresinde hakkında pek fazla şey bilemeyeceğimizi buyuran 85 nci ayetin bahsettiği ruh da budur. Tekamül insanın sadece beden yanıyla alakalıdır, ruh varlığı, yani karmaşık ve ilahi yanı Allah için tekamül söz konusu olamayacağı için tekamülden uzaktır. İnsan bu haliyle kainatın ve mahlukatın tamamını temsil eder, bünyesinde barındırır. Bu nedenle insana küçük kainat’ denmiştir. Allah’ı nasıl zatı ve şahsıyla değil şeniyet ve tecellileri ile tanıyorsak, insanı da ortaya koyduklarıyla tanımak gerekir. Kur’an’ın imanı aksiyona, amele bağlaması bu sebepledir. Kur’an’a göre insanla ilgili özetle şunlar söylenebilir; a. İnsan özüyle Allah arasında küll-cüz parça – bütün ilişkisi vardır. İnsanın yüksek mertebesi de bu ilişkiden kaynaklanır. İnsan hayatını bu yüce mertebeye uygun şekillendirmelidir. Çünkü insan yeryüzüne Allah’ın halifesi, vekili olarak gönderilmiş, tüm varlıklar bu görev için insanın emrine verilmiştir. b. Kainat ağacının meyvesi insandır. Bütün varlıklar insanın ıstıfası seleksiyonu için yaratılmıştır. İnsan vasıta değil, bizzat gayedir. Toplum ve devletle esas alınarak insana değil, insan esas alınarak bunlara gidilmelidir. İnsan devletin de nüvesi olduğu içindir ki peygamberler tüm mesailerini insanı yüceltmeye ayırmışlardır. Doğu, insanı merkeze koysa da sosyal hayata yansıtamamış, Batı insanın dış kabuğunu yüceltmekle aldanmış, keza bu yanlışıyla, hümanizmle insanı yücelteceğim derken çukura mahkum etmiştir. c. Hizmet, en önce insana yönelmelidir. İnsanı ihmal eden gayretler katkı yaratamaz. İnsan imar edilmeli, mutlu kılınmalıdır ki dünya özlenen kıvam ve düzene, dirlik ve esenliğe erişebilsin. d. Vasat-ı Camia’lıktan varlıkların tüm özelliklerini bünyede bulundurmak çıkan sonuç şudur ki; insan iyi ve kötü çekişmesine sahne olan bir bedendir. İnsan bu ikilinin ve sahibi grift bir varlıktır. İnsan görülen ve sezilebilen dünya arasında idrak kurabilen tek varlıktır. İnsan için ölümsüzlük arzusu her daim söz konusudur ve fakat bunun için sonsuzdan gelindiğinin bilinmesi gerekir. Sonsuzu aramak yani ebedi olmak arzusunu duyan, ezeli olduğunu bilmelidir. İnsan hem kendisini hem etrafını fark edebilen tek varlıktır. İnsan mahiyetini tam bilemese de özünün de farkındadır. Etraf ve öz arasındaki ayrılıklar ise insanda sıkıntı yaratanlardır. İnsan başlangıçta tanrısal bir varlığa sahipti. Bedensel olarak bulunduğu bu alemde tevhidi tam gerçekleştirebilirse yine o eski haline dönebilecektir. Bu ilk hayatı insanın Allah’tan ayrılmadan önceki hayatı yani misak devresindeki varlığıdır. Tevhidin en yüksek mertebesine çıkmak bu misakı anlamak ile mümkündür. Kur’an, misakın mahiyetinden çok, dünya aleminde insana yüklediği görevlerin büyüklüğüne işaret etmektedir. İnsan en büyük emaneti üstlenmiştir. Ahzab 72, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir Bakara 30. Bu büyük görev ona ezelde verilmiştir. Kur’an bu görevi yüklendiğimiz zaman öncesi antlaşma icaplarına uymamızı bizden ısrarla istemektedir. Fıtrat, tabiat veya yaratış/yaratılış demektir. Bir şeyin fıtratı, yaratılıştan getirdiği tabii özelliklerdir. Kur’an Allah’ın insanlığı üzerinde yarattığı ilahi fıtrata’ Rum 30/30 atıf yaparak insanın özünde iyi bir varlık olduğunu tescil eder. Fıtrat bir şeyin kabuğunu açınca içinde bulacağımız önceden yerleştirilmiş başka bir şeyi ifade eder ki fıtratın bir diğer anlamı da yarmak/yarılmak’tır. İşte bu içerideki şey, Allah’ın insana yaratılışta yerleştirdiği ilahi yazılım olan fıtrattır. Fıtrattan söz edilen her yerde kaçınılmaz olarak bir Yaratıcı’dan ve O’nun eşyaya aktif ve aktüel müdahalesinden söz ediliyor demektir. Her şeyin bir fıtratı vardır’ hükmü ise her şeyin bir yaratılış gayesi var demektir. Yani bir şeyin fıtratı o şeyin yaratılış amacı ma hulika leh demektir. Bir şeyi bu yaratılış istikametinde kullanmak hayır’, aksi istikamette kullanmak şer’dir. Amaçtan ne kadar uzaklaşılırsa şer de o kadar büyür. Lakin o şer, yaratılıştan değil, yaratılanı amacı dışında kullanmaktan kaynaklanır. Eşyanın fıtratı bir yaratıcı elinden çıktığına delildir. O fıtrat ilahi format’tır. Fatır olan Allah o eşyaya imzasını atmıştır. Biz ismi o formata göre veririz. Adem’e isimlerin öğretilmesi ta’limu’l-esma fıtrat gerçeğiyle alakalıdır. Eğer Allah o şeye fıtrat vermemiş olsaydı eşyanın kimliği olmaz ve biz ona isim veremezdik. Fıtrat değiştirilmez, keşfedilir. İnsan fıtratından uzaklaşabilir, yabancılaşabilir ama fıtrat kaybolmaz. İnsan onun üzerini örter. Bunun dindeki adı küfür’dür. İnsan fıtratına ihanet etmeden, küfürde ısrar edemez. Bazen bu uzaklaşma ve örtme o denli kalın ve sağır edici olur ki kalbin mühürlenmesi denen olay budur. Bu manada kalp yerine fıtrat veya vicdan kelimeleri de kullanılabilir. İnsanın yaratılışı ayetlerde değişik yer ve miktarda verilir. Bu parçaları birleştirmek okuyucunun ilmine, fikri emeğine, düşünce kapasitesine ve kavrayışına bağlıdır. İnsan 76/1 ayeti gösterir ki insanın oluş süreci anlık ve akut bir kopuş sonucu değildir. İnsan iç içe geçmiş uzun süreçler etvar sonucu meydana gelmiştir. Nuh 71/14 Bu uzun insanlaşma süreci üç halkadan oluşur; İnsanlardan evvelki elementer yaratılış süreci, insanlaşmadan önceki biyolojik yaratılış süreci ve anne karnındaki embriyolojik yaratılış süreci. Kur’an insandan iki ifadeyle bahseder. İnsan topraktan yaratıldı.’ En’am 2, Hicr 28, Sad 71 ve İnsan Allah’ın bir nefhasıdır.’ Hicr 29 Böylece Kur’an insanın varlık yapısında iki alanın birleştiğine dikkat çeker. Beden ölümlü, ruh ölümsüzdür. Sufiler bu ayrıma nasut-lahut Hallac derler. Yani insanın bir obje olan bir de obje olmayan yanı vardır. İnsan bu ikinci yanıyla diğer varlıklardan ayrı ve üstün, beden yanıyla onlarla aynıdır. Kur’an insanı, özü bakımından Yaratıcı Kudret ile birleştirdiği için, ölümsüz addeder. Yani bu yanla ilgili konuşmak, Allah’ı konuşmaktır, dikkatli olmak gerekir. Fiziki insan ise hasta olan, doğan, ölen, yıpranan yapıdadır. Kur’an’ın bahsettiği ıstıfa seleksiyon ve tesviye insan yaratılışının kıvama getirilmesi bu fizik yapıdadır. Al-i İmran 33, Nahl 59, Fatır 32 Burada hümanist bir düşünce ortaya çıkmaktadır ki siyonizmin savunduğu hümanist yeni dünya dini inanç ile burada Öz’e dönmekle kast edilen hümanizm farkı çok iyi anlaşılmalıdır. Şöyle ki; siyonizm, insanın öz benliğiyle kainata hükmedebileceğini ve içsel güçleriyle kaderi bile değiştirecek güce sahip olduğunu savunur ve vahyi devre dışı bırakırken, insanın elleriyle yazacağı dini kalplere sokmaya çalışır. Yani maksadı özdeki cevheri bulmak değil, aklın köşesindeki bilgi kırıntıları ile kainata egemen olmak hayalidir. Tevhidin öze dönmekle kast ettiği ise içsel nefhaya ulaşmak, yani bedenden ayrı bir ben olan Öz’e temas etmektir. İnsan Allah’tan bir parçayı bilemeyeceğimiz bir tarzda içinde barındırmaktadır ve o parçaya ulaşmak aslında Allah’a ulaşmaktır. Zaten o parçaya yaklaşmak kamil olmak, kemale ermektir ki dinin ve inancın en yüksek mertebesi odur. Dolayısıyla okuyucu hümanist siyonist felsefe ile, tasavvufi bu izah arasındaki farkı çok iyi anlamalı, oyuna gelmeden ve şekilcilikten huşuya terfi ederek gerçek tevhidi aramaya koyulmalıdır. Nura ulaşmak ancak bu sayede mümkündür. Zaten nur ile kast edilen de bu içerdeki Öz’dür. Fıtrat üzere olan temiz ruhlar, yalan ve eğrilik bilmez. Eğrilik meyli sonradan gelip geçici olarak kazanılan azmanlıktır.EHY “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” A’raf 7/179 “Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.” Me’aric 70/19 “Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz düşünün ki hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan meniden, sonra bir “alaka”dan , sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size kudretimizi apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da akıl, temyiz ve kuvvette tam gücünüze ulaşmanız için sizi kemale erdiriyoruz. İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir.” Hac 22/5 Yüce Allah’ın nurdan yaratılmış meleklere ve dumansız ateşten yaratılmış cinlere ilaveten, irade kullanabilen, beyan edebilen, ruh, akıl ve kalp taşıyan, görmeden itikad ve itimad edecek bir varlık yaratmayı dilemesiyle var edilen insan, Yüce Allah’ın emaneti verdiği, cennetlerine varis kıldığı, pek çok varlıktan üstün kıldığı şerefli bir varlıktır. Bu sebeple Yüce Allah, yaratma işini bitirip içine ruhundan üflediğinde dolayısıyla akıl, vicdan, idrak ve irade kabiliyeti verdiğinde tüm melekut aleminin secde etmesini emretmiştir. İblis hariç tüm varlıklar secde etmiş, o isyan ve itaatsizlikle büyüklenip lanetlenmiş, sonrasında bu insanı cennetlerde de kandırmasıyla ebedi cehenneme mahkum olmuştur. Bir önceki İBLİS’İN AHDİ kitabımızda geniş olarak izaha çalıştığımız gibi bu esnada cehalet ve kibrinden ötürü ilahi hikmeti anlayamamış ve boyundan büyük bir yeminle insanlığın düşmanı olarak, aldığı sürenin sonuna dek, insanın güvenilmezliğini ispata ve cehennemlik etmeye çalışacağına and içmiştir. Yüce Allah ise onu orada tek bir sözü ile telef edebilecekken, insan denen varlığa tatbik edeceği sınavda vesile kılmayı dilemiş ve insanı da uyarmıştır. Ağzından misak aldığı insanla birlikte asi cinleri ve iblisi yeryüzüne gönderen Allah dünya imtihanını da bu andan itibaren başlatmıştır. İblisin insanlık aleyhine ettiği o yeminine karşılık Yüce Allah nispeten zayıf ve savunmasız insana dinini tebliğ ederken bir yandan iman zırhını nasip etmiş, diğer yandan şeytana uyması durumunda başına gelecekleri tebliğ etmiştir. Bu sayede sınav hak ve adil olmuş, insan kendi belirli süresi olan eceline dek bu sınırlar yani takva içerisinde yaşamaya başlamıştır. “Böylece, sizler insanlara birer şahit ve örnek olasınız ve Peygamber de size bir şahit ve örnek olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık…” Bakara 2/143 Zamanla insanların kimisi melekler gibi olurken maalesef çoğu şeytanlara benzemiş ve ahir zamana gelinmiştir. Fıtrattan mahşere uzanan bu yolculukta insan, bazen Yüce Allah’ı gururlandıracak güzellikler yaratırken, çoğu zaman da şeytana şapka çıkartacak işlere imza atmıştır. Allah’ın vaadi haktır, zerrece haksızlık yapılmadan her şeyin karşılığı olacaktır. Ama bazıları dini, imanı ve hesabı yeterince ciddiye almadığı içindir ki dünya ve özelde de İslam alemi bugün arzu edilen durumda değildir. “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” İsra 17/70 Bazı hayvanlar değişik sesleri çok uzaktan duyar veya görür. Kimileri de sadece çok yakındakileri ve hatta siyah – beyaz. İnsan göz ve kulağı ise öylesine mükemmeldir ki dünyanın en gelişmiş merceklerinin milyon katıdır, tiz ve bas ayarı muhteşemdir, duyulmasına ve görülmesine müsaade edilen aralıklar sonsuz güzellikte bir ahenk içerir. Ayarlarda biraz içeri veya dışarı çıkılsa dünyanın da bedenin de dengeleri şaşar, istenmeyen ses ve görüntülerle hayat kabusa döner. Gözümüzün renk skalası az ileri veya geri olsa siyah-beyaz veya kızıl-mor görür yahut tonlarca yeşil renkli ormanları tek bir ton olarak görürdük. Bazı insanlara Peygamberlere verilen daha geniş frekans nimeti ise mucizedir, hikmet gereğidir, hayvanları duymayı, ufuk ötelerini görmeyi sağlar. Bilim halen bu muazzamlığın binde birine erişebilmiş değildir. Dünyanın ruhu insandır. İnsansız dünya ruhsuz bir ceset hükmündedir. İnsan Allah’ın projesidir. Yeryüzü buna göre donatılmıştır. İnsan, Allah’ın umududur. En güzel kıvamda yaratılmış, yaratılış kıvamına çabasıyla ersin diye tekamülünün başlangıç noktasına bırakılmıştır. İnsan yeryüzünü imar hilafet ile görevli ustadır. İnsan kendine dair fikir beyan eden sorumlu varlıktır. İnsan yerin ve dağların taşıyamayacağı emaneti irade-akıl-vicdan taşıma sorumluluğuna sahip müstesna bir varlıktır. İslam’da insan Allah’ın şaheseridir. Kat kat ilahi ikrama mazhar olmuştur. İsra 17/70 Kendini gözetleyen ve kendini düşünen bir varlıktır. Yeryüzünün halifesidir. Yeryüzünü inşa sorumluluğu kendisine emanet edilmiştir. Yaratıcı dünyadaki her şeyi insan için, insanı kendisi için yaratmıştır. Kur’an’a göre yaratılıştan iyi bir varlık olan insan değerlerle yüklenmediği, kendi kendine yettiğini zannettiği ve sınırları olmadığını düşündüğü zaman azar. Acelecidir. Şükretmek yerine kendisine karşı çok cömert olan Yaratıcısına karşı nankörlük eder İnfitar 82/6. Ne zaman ki değerlerle yüklenir ve iç dünyasını iman ile takviye eder Kur’an’ın salih amel dediği aktif iyiliği hayat tarzı edinirse işte o zaman bu ve öteki alemde ödülü hak edecektir. Tin 94/4,5 Canlılar içinden biri olan beşere ruhundan üfleyerek onu irade-akıl-vicdan sahibi bir insan kılması, Allah’ın kainatı tabi kıldığı tekamül yasasının bir gereğidir. İnsanın yaratılış sebebi ise “Yüce Allah’ın bilinmeyi istemesi, aksini yapabilecekken insanın kendisine itimat ve itikad etmesini dilemesi, irade ve kabiliyetlerini iyi yönde kullanmayı isteyecek bir varlık grubu yaratmayı murad etmesidir” ki bu sayede melekler ve cinlerden farklı tabiatta var edilen insan Allah’ın kudret ve ilminin de tüm kainata ispatı olacaktır. Bu sebeple insan küçük bir kainat, kainat büyük bir insandır. Bismillahirrahmanirrahim. Enam-98 "Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik." Araf 11-12 "And olsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Adem’e secde edin! Diye emrettik. İblis’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. Allah, 'Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?' dedi, 'Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm' cevabını verdi." Hicr 26-29 "Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir ateşten yarattık. Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım.» Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.»" Kehf-37 Arkadaşı, ona cevap vererek dedi ki "Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni eksiksiz bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?" Enbiya-30 "İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?" Hac-5 "Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz düşünün ki hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan meniden, sonra bir “alaka”dan , sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size kudretimizi apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da akıl, temyiz ve kuvvette tam gücünüze ulaşmanız için sizi kemale erdiriyoruz. İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir." Müminun 12-14 "Andolsun, biz insanı, çamurdan süzülmüş bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi alaka aşılanmış yumurta yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere iskelete çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıpyaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir. " Furkan-54 "İnsanı sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herşeye Kadir'dir." Nur-45 "Allah, bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. Allah, dilediğini yaratır. Çünkü Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. Ankebut 20-21 De ki 'Yeryüzünde dolaşın; Allah'ın yaratmaya nasıl başladığını bir görün. İşte Allah aynı şekilde ahiret yaratmasını da yapacaktır. Doğrusu Allah her şeye Kadir'dir. Dilediğine azabeder, dilediğine merhamet eder. O'na çevrileceksiniz. Rum-27 "O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre ilk yaratmadan daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." Secde 7-9 "Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz."Zümer-6 "O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan erkek ve dişi olarak sekiz eş yarattı. Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç kat karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk mutlak hâkimiyet yalnız O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?" Mümin-64 "Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapan; size şekil verip de şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah! Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!" Rahman 14-15 "Allah insanı, pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı. Cinleri de yalın bir ateşten yarattı. Tegabün-3 "Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nadır." Nuh 13-14 "Size ne oluyor ki, Allah'a gereken saygıyı göstermiyorsunuz? Hâlbuki, O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır." İnsan 1-3 "İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık; sınamak için de onu işitir ve görür hale getirdik. Muhakkak ki, Biz ona hidâyet yolunu gösterdik, gerek şükredici ve gerek nankör olsun. İnfitar 6-8 "Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir? Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli kılıp, ölçülü bir biçim verdi. Seni istediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu." Mürselat 20-22 "Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi? Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!" Alak 1-2 "Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alekadan embriyodan yarattı." Şüphesiz Allah Doğruyu Söyledi. OKU

insanın yaratılışı ile ilgili ayetler ve anlamları